İş hukuku çalışma hayatını düzenleyen kanunların bütünüdür. Bu hukuk dalı iş ve çalışma yaşamı ile birlikte işçi ve işveren arasındaki ilişkileri düzenlediği için kapsamı en geniş hukuk dallarından biridir. Zira işçi, işveren ile birlikte sendikalar, SGK, dernekler gibi pek çok kurumla da yakından bağlantılıdır.
İş hukuku dendiğinde akla genellikle işçilerin açtığı tazminat davaları gelir. Haklı ya da haksız işten çıkarmalar sonucunda açılan bu davalar, kıdem tazminatı ya da işe iade için açılırlar. İş hukuku davaları Türkiye’de en çok açılan davalar arasında ilk sırada yer alır.
4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine göre oluşan iş hukukunun pek çok farklı hukuk dalı ile yakından ilgilisi vardır.
İş hukuku öncelikle işçi ve işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır. İşçi ve işverenin birbirine karşı olan sorumluluklarını ve haklarını net bir şekilde ortaya koyan iş hukuku, işçinin hizmet akdi ile başlar. İş akdinin sonlandırılması da direkt olarak iş hukukunun kapsamına girmektedir. Akdin nasıl sonlandırıldığı, bu eylem sonunda ortaya çıkan durumlar vb. konular iş hukukunun en önemli bölümleridir.
İşe alma veya işten çıkarma, ücretler, çalışma koşulları gibi konuları ele alan bu hukuk dalında asıl uzmanlık işçi ve işveren arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda kendini gösterir. Bu uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür ve sonuca bağlanır.
İş hukuku ayrıca işçi ve işverenin Sosyal Güvenlik Kurumu, Çalışma Bakanlığı, sendikalar, işçi ve işveren dernek ve vakıfları ile olan ilişkilerini de düzenler.
İş hukuku bir özel hukuk dalı olsa da, iş yaşamında devletin etkisi olması nedeniyle kamu hukuku olarak da kabul edilir. Yani aslında karma bir hukuk dalıdır.
İş hukuku bireysel iş hukuku ve toplu iş hukuku olarak ikiye ayrılır. Bu durum ayrım tamamen işçinin örgütlü olup olmamasıyla ilgilidir.
Sendikalı olmayan işçiler ve onların işverenleri arasındaki ilişkileri düzenler. Ücret, toplam çalışma saati gibi çalışma koşulları, prim ve ikramiye gibi ek ücretler, çocuk yardımı benzeri sosyal haklar, işten ayrılma ve tazminat gibi haklar bireysel iş hukuku kapsamında ele alınır.
İş hayatının iki tarafı olan işveren ile işçileri temsil eden sendika arasındaki ilişkileri düzenler. Sendikaya üye olma, toplu sözleşme yapma, sendika kurma gibi konuları kapsar. Öte yandan işçiler sendikalar aracılığı çalıştıkları yerin yönetimine katılabilirler. Türkiye’de bu durumun pek çok örneği vardır.
Türkiye’de ve dünyada iş hukuku genel olarak işçi haklarını gözeten bir hukuk dalı olarak bilinir. Özellikle tereddütlü durumlar söz konusuysa genellikle işçi lehine karar verilir. Çünkü iş hukukunda ispat etme sorumluluğu iddia sahibinde değil, işverendedir.
İş hukuku işçiye de işverene de bazı sorumluluklar yükler. İşçi ve işveren bu sorumluluklarını yerine getirirlerse belli haklara sahip olur.
İşverenin işçiye karşı ilk sorumluluğu “ücret ödeme borcu” dur. Belirlenen ücret tam ve zamanında işveren tarafından ödenmelidir. Ödeme mutlaka para ile olmalıdır.
İşveren ayrıca işçiye kullanacağı araç, gereç ve malzeme ve donanımı temin etme sorumluluğu vardır. Söz konusu alet ve malzemenin bakım ve onarımından da işveren sorumludur.
İşçinin sağlığını korumak da, iş güvenliğini de sağlamakla da işverenin yükümlülüğüdür.
İşverenin işçiye karşı diğer bir sorumluluğu da her çalışana eşit davranma zorunluluğudur. Bu eşitlik cezalandırma ya da ödüllendirme sırasında geçerli olmalıdır.
“Doğum izni borcu” işverenin çalışanına karşı sorumluklarından bir diğeridir. Hamile kadın çalışanın toplam16 hafta doğum izni vardır. Bu iznin 8 haftası doğumdan önce, 8 haftası doğumdan sonra kadın işçi tarafından kullanılmalıdır. Çoğul gebeliklerde bu süreye 2 hafta daha eklenir. Bu kuralın istisnası ise kadın çalışanın isteğine bağlıdır. Eğer kadın çalışan isterse doktor raporu ile doğumdan 3 hafta önceye kadar çalışabilir kalan iznini de doğumdan sonra kullanabilir.
İşverenin işçiye karşı olan bu sorumluluklarının karşılığında işçinin de işverenine karşı sorumlulukları vardır.
“Çalışma borcu” işçinin yerine getirmesi gereken ilk sorumluluğudur. İşçi görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu görevlerini başkasına yaptıramaz veya devredemez. Bir diğer işçi borcu “Sadakat borcu”dur. İşçi çalıştığı kurumun gizlilik isteyen bilgilerini çalıştığı süre boyunca kimse ile paylaşmaz.
Ayrıca her çalışan işyeri kurallarına uymak zorundadır.
İş hukuku davaları Türkiye’de en çok açılan davalar listesinde ilk sıradadır ve bu davalar ağırlıklı olarak işçi alacakları ve haksız işten çıkarmalar konusundadır. İşçi alacakları ise hem ücret alacağı, hem kıdem hem de ihbar tazminatı kapsamındadır. Fazla mesai ve yıllık izin ücretleri için açılan davalar da azımsanmayacak kadar çoktur.
İşçilerin açtığı davalar arasında işe iade davaları ile iş kazaları sonunda iş göremezlik davaları ve bu nedenle açılan tazminat davaları da vardır. Hizmet tespiti davaları da sıkça açılan davalar arasında yer almaktadır.
Türkiye’de iş hukuku davaları ortalama 1.5- 2 yıl arasında sonuçlanmaktadır. Sürenin uzunluğu ise hem mevzuattan hem de iş mahkemelerindeki yoğunluktan kaynaklanmaktadır.
İş hukuku alanında verdiğimiz hizmetleri ise şöyle sıralayabiliriz:
4857 sayılı İş Kanunu’na göre, iş akdini sonlandırmak isteyen işveren geçerli bir neden göstermek zorundadır. Eğer geçerli bir neden yoksa iş akdinin feshi de geçersizdir. Bu durumda haksız bir şekilde işten çıkarılan işçi işe iade davası açabilir.
Bu davayı açabilmek için işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi ve İş Kanunu kapsamında çalışması gerekir. En az 30 işçinin çalıştığı işyerinde, işçinin en az 6 aylık kıdeminin bulunması dava açmak için gereken ön şartlardan biridir.
Davayı açabilmek için iş akdi feshinin geçerli bir sebebe dayanmaması gerekmektedir. İşveren fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Bu zorunluluğu İş Kanunu’nun 19. maddesi düzenlemektedir.
İşten çıkarılan işçi, sebep gösterilmediği veya sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, işçi arabulucuya başvurmak zorundadır. İşçi arabulucuda anlaşma olmaması durumunda ise son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açabilir.
İş hukuku avukatlarının mesaisinin önemli bir bölümünü, çalışanların işten çıkarılmaları halinde kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai vs. haklara ilişkin açılacak davaların hazırlanması ve dava sürecinin takibi oluşturmaktadır. İş davalarının pek çoğu bu nedenlerle açıldığı için bu yoğunluk oluşmaktadır.
Çalışanın işten çıkartıldığı zaman işveren tarafından çalıştığı yıllar için ödediği ücrete kıdem tazminatı denir. Çalıştığı her yıl için bir maaşı kadar kıdem tazminatı verilir. Çalışan bu tazminatı alabilmek için aynı kurumda en az 1 yıl çalışmış olmalıdır. Aynı kuruma bağlı farklı işyerlerinde çalışmış olmak da kıdem tazminatına hak kazanılmasını sağlar.
Kıdem tazminatı ancak işveren iş sözleşmesini feshederse hak kazanılır.
İhbar tazminatı ise işçinin önceden haber verilmeden veya ihbar süresi bitmeden işten çıkarılması durumunda işverenin işçiye ödemesi gereken tazminattır. Çünkü 4857 sayılı iş kanununun 17. maddesine işveren çalışanı işten çıkarmadan nce belirli bir süre önce bilgilendirmek zorundadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 13. maddesine göre bu süreler şöyledir:
İhbar tazminatını işçinin ödediği durumlar da vardır. Bu durum işçi ihbar süresi bitmeden işi bırakırsa ortaya çıkar.
Davalarda fazla mesai ücretleri de gündeme gelmektedir. İş Kanunu’nun 63. maddesine göre çalışma süresi haftada en çok kırk beş saattir. Bu süre aşılırsa söz konusu çalışma fazla çalışma/mesai olarak kabul edilir ve çalışana bu süre için fazla mesai ücreti ödenmelidir. Ödenmeyen fazla mesai ücretleri için işçi dava açma hakkına her zaman sahiptir.
İşçinin sigortasız çalıştırılması durumunda açılacak davalar “Hizmet tespiti davasıdır. Çalışan bu dava ile sigortasız çalıştırıldığının tespit edilmesini sağlar.
Davacı işçi, sigortasız çalıştığının tespitini istediği gibi söz konusu bu sürenin sigortalı hale getirilmesini de talep eder. İş mahkemelerinde görülen bu dava iş hukuku avukatlarının en çok karşısına çıkan davalar arasındadır.
Çalışan, dava sonunda sigortasız çalıştığını ispatlarsa geçmişe yönelik tespit yapılır ve ödenmemiş sigorta primleri faiziyle kendisine ödenir.
Bu davalarda işçinin işten ayrılmasından itibaren 5 yıl hak düşümü süresi vardır. Dava açmak için bu süreye dikkat edilmelidir.
İş Kanunu’nun 24. maddesi işçinin aklı nedenlerle iş akdini feshetmesini düzenler. Aynı kanunun 25. Maddesi ise işverenin haklı fesih şartlarını düzenlemektedir. Haklı fesih işçi ya da işverenin iş akdinin sözleşmede belirtilen süreden önce sona erdirmesidir. Bunun için iki tarafın da kabul edilebilir belirli nedenleri olmalıdır. Haklı fesih sebepleri arasında sağlık sebepleri, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri, zorlayıcı sebepler vb. vardır.
Ancak işçi feshin bu sebeplere uygun olmadığını iddia ederek yargı yoluna başvurabilir.
İşçi ile işveren arasında, işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan pek çok ihtilaf yaşanabilir ve yaşanmaktadır. Şirketler bu ihtilafları insan kaynakları birimleri kurarak en aza indirmeye çalışmaktadır. İş Hukuku avukatları bu noktada şirketlerin insan kaynakları biriminin oluşturulmasında yol göstericilik rolü üstlenerek, iş ve işlemlerin sorunsuz olarak işleyişinde iş hukuku danışmanlığı da verirler.
Bu danışmanlık özellikle işverenin iş ve sosyal güvenlik uygulamalarında uzmanlardan destek almasını sağlar. Ayrıca güncellenen mevzuat konusunda da hem işçiye hem de işverene destek verilir.
İşçi ile işveren arasında bireysel iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar ve bu uyuşmazlıkların çözüm yolları İş Hukuku Avukatının çalışma konularından biridir. Bu konu günümüzde arabuluculuk kurumu ile çözülse de avukatlar da bu noktada oldukça etkindir. Avukatlar uyuşmazlıkların yargı yoluna başvurmadan iki tarafın da lehine olacak şekilde çözülmesi için destek verirler. Bu durum çoğu zaman hem işverenin hem de işçinin lehine olmaktadır.
İş Kanunu’nun 8. maddesi iş sözleşmesini tanımlar. Bu tanım: “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” Şeklindedir.
İş sözleşmesi hem işverene hem de işçiye belirli borçlar yükler. Burada “sözleşme serbestisi” vardır.
Ancak, işçi-işveren arasındaki dengeyi sağlamak için bazı sınırlamalar getirilmiştir. Bu sınırlamalar İş Kanunu’ndaki kurallardan kaynaklanır. Bu kuralların aksine sözleşme düzenlemek mümkün değildir.
Ancak yine de düzenlenmiş ve imzalanmış bir sözleşme varsa yok hükmündedir.
İş sözleşmeleri sürekli/süreksiz ve belirli süreli /belirsiz süreli iş sözleşmeleri olarak türlere ayrılır.
Sözleşmelerin düzenlenmesi aşamasında İş Hukuku avukatları işverene ve işçiye destek olabilir. Sözleşme şartlarının müzakeresi noktasında hukuki destek verebilir.
Ülkemizde iş kanunu maddeleri ve iş hukuku mevzuatı sıkça değişmekte, günün şartlarına göre güncellenmektedir. Değişen maddeleri takip etmek işçi için olduğu kadar işveren için de zordur.
Öte yandan yapılan güncellemeler çalışma hayatında ciddi değişiklikler getirdiği için iş sözleşmelerini yenileme ve/veya ortaya çıkan mevzuat uyumsuzluklarını ortadan kaldırma zorunluluğu doğmaktadır. İş Hukuku avukatları bu noktada da hem işverene hem de işçiye hukuki destek sunar.
Daha önce de üzerinde durduğumuz üzere çalışanın 4857 İş Kanunu’na göre işverene karşı sadakat bir borcu vardır. Bu borç işyeri ile ilgili gizli bilgilerin korunmasını gerektirir. Yani işçi çalıştığı yer ile ilgili sırları saklamak zorundadır. Bu zorunluluk çalışanın söz konusu işyerinde çalıştığı süre boyunca da geçerlidir, oradan ayrıldıktan sonra da… Gizlenmesi gereken bilgiler arasında ücret bilgileri, projeler, teklifler, teknik iş bilgileri vb. vardır. Bu gizlilik işyerini rakiplerine karşı korumak için geçerli kılınmıştır.
Öte yandan işçinin işverenle bir de rekabet yasağı rekabet yasağı vardır. Bu da sadakat borcu kapsamındadır. Rekabet yasağının kalkması ancak iş sözleşmesinin sona ermesiyle olur. Rekabet etme durumunun iş sözleşmesi sona erdikten sonra da devam etmesi isteniyorsa bu hükmün sözleşmeye konulması gerekir. İş hukuku avukatı iki durumda da sözleşmelerin tarafların haklarını koruyacak şekilde düzenlenmesi konusunda yardımcı olur.
İşçi ve işveren ilişkilerinde, işverenin işçiye karşı sorumluluğunu yerine getirmediği durumlar yaşandığı gibi, işçinin işverene karşı sorumluğunun yerine getirmediği durumlar da görülmektedir.
İşverenin ücret ödemelerini düzenli yapmaması, ya da işçinin işe gelmemesi gibi durumlar yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumuna en güzel iki örnektir. Bu durumda taraflar birbirlerine ihtarname ya da fesih ihtarnameleri göndermek zorunda kalabilir.
Her iki durumda da ihtarnamelerin iş hukuku avukatları tarafından hazırlanması ve sürecin takibi, işlemlerin hem işveren hem de işçi açısından daha hızlı ve kolay yürümesini sağlar.
İş hukuku dava dilekçelerinin hazırlanması konusunda iş hukuku avukatından destek almakta özellikle işçiler açısından her zaman fayda vardır. Bu dilekçelerin açık, net ve doğru bir şekilde doldurulması işlemlerin yürümesini hızlandırıp kolaylaştıracaktır. Dava konusu olayın dilekçede davacıya özgü şekilde yazılması kadar önemli bir diğer nokta da işçinin taleplerinin doğru şekilde yazılmasıdır.
Davanın doğru kişiye/kuruma açılması ve bunun dilekçede açıkça belirtilmesi de gerekmektedir. Ayrıca davada tanıklık yapacak kişilerin listesi de doğru hazırlanmalıdır.
Dilekçenin eksik ya da yanlış doldurulması özellikle işçi açısında çok önemlidir. Zira dilekçe doldurma aşamasında yapılacak hatalar önemli hak kayıplarına neden olabilir.
Bu nedenledir ki bu süreci iş hukuku avukatı ile yönetmek en doğru yoldur.
Son yıllarda İstanbul gibi büyük kentlerde, konuların daha da karmaşıklaşması nedeniyle avukatlarda uzmanlaşma oluşmaya başlamıştır.
İş hukuku da, pek çok farklı hukuk dalının uzmanlığını isteyen bir hukuk dalı olması itibariyle uzmanlık isteyen bir hukuk dalıdır.
Hak kayıplarının yaşanmaması ve davaların kısa sürede sonuçlanabilmesi için İstanbul’da deneyimli ve konusunda uzmanlaşmış iş hukuku avukatı ile yola çıkmak önemlidir.
İstanbul iş hukuku avukatı bu noktada işe iade, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları, hizmet tespiti, iş kazaları ve sonrası, ödenmeyen ücretler, kullandırılmayan izinler, iş göremezlik durumları vb. durumlarda uzmanlığını ortaya koyarak, sorunlarınıza çözüm bulmak için çalışacaktır.
Hukuki danışmanlık iş hukukunda büyük önem taşır. İşçi ya da işverenin her türlü hukuki işleminde ya da karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerinde konusunun uzmanı bir avukata danışması, izlenecek yol hakkında bilgi alması hukuki danışmanlık kavramını ortaya çıkarır. Avukat bu noktada durumun analizini yapıp, olasılıkları değerlendirip, olası sonuçlarıyla ilgili danışanına bilgi verir. Danışan kişi, sorunu ile ilgili en doğru analizi ve çözüm yolunu öğrenir. Yol haritasını buna göre çizer.
İş hukuku avukatı örneğin ücretleri zamanında ya da hiç ödenmeyen bir işçi söz konusuysa yapılması gerekenleri anlatır. Avukatın buradaki ilk tavsiyesi ihtarname çekilmesi olacaktır. Eğer durum aynı şekilde devam ediyorsa bu kez dava yolunu gösteren avukat dava söz konusu olduğunda da müvekkilinin yanındadır.
İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi-personel) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Belirli süreli ya da belirsiz süreli olabilen iş sözleşmeleri çalışan ve işverenin yükümlülüklerini belirler.
İş sözleşmelerinde işin tanımı, yapılacağı yer, alınacak ücret ve ödeme zamanı, çalışma süresi gibi bilgiler yer alır.
İş sözleşmesi, kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tabi değildir ancak süresi 1 yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. İş sözleşmesinin bir nüshasının işçiye verilmesi gerekmektedir İşçiye verilen bu nüsha ıslak imzalı olmak zorundadır.
İş Hukuku avukatı hem işverene hem de işçiye iş sözleşmesi örnekleri hazırlayarak yardımcı olur.
Söz konusu iş sözleşmesi örnekleri internette de mevcuttur.
İş hukukunda şikâyetin ortaya çıkış ile dava açılması ve davanın sonuçlanması arasında ortalama 1.5-2 yıl vardır. Sadece işe iade davaları daha kısa sürmektedir. Ancak yine de uzun sayılabilecek olan bu dava süreci iyi yönetilmesi gereken bir süreçtir.
İş hukukunda süreç şikâyetin ortaya çıkması ile başlar. Ücretlerini alamayan bir işçi söz konusuysa işçinin şikâyeti süreci başlatır. İş hukuku avukatından hukuki danışmanlık alan çalışan, önce ihtarname yollar, sonra arabulucular aracılığı uzlaşma yolu arar. Bu seçenekler beklenen sonucu vermezse bu kez dava süreci başlar.
Dava sürecini işçi ile birlikte iş avukatı yürütür. İşçini hak kaybına uğramaması için mutlaka doğru yönetilmesi gereken bir süreçtir.
İşçi alacakları ve haksız işten çıkarmalar, kıdem ya da ihbar tazminatı alacakları, alınamayan ücretler ile fazla çalışma ve yıllık izin ücretleri, işe iade davaları ile iş kazaları sonunda iş göremezlik davaları ile hizmet tespiti davaları için bize ulaşın, sorunlarınızı en kısa sürede çözüme kavuşturalım.
Avukat ücretleri bazen tarifelerin belirlediği rakamlar üzerinden belirlenirken bazen de avukat-müvekkil arasında yapılan anlaşmaya göre belirlenir. İş hukuku avukat ücretlerinde çoğunluklar ikinci durum söz konusudur. Davacı ile avukat arasındaki anlaşmaya göre iş hukuku avukatının alacağı ücret değişir.